Bu yazı 22.01.2019 tarihinde yayınlanmıştır
Sinan TAVUKCU
ABD başkanı Trump’ın Suriye’den çekilme açıklaması, başkanın kişisel tasarrufu olarak açıklanıyor olmasına rağmen, ABD sisteminin böyle bir şahsi tasarrufa müsaade etmeyeceği bilinmektedir. Çekilme kararı, 2002 yılında "Yeni Amerikan Millî Güvenlik Stratejisi"nde ilan edilen Bush Doktrini’ninden ABD’nin vazgeçtiğini göstermektedir. 17 yıldır uygulanmakta olan bu stratejinin başarısızlığa uğradığının ve devam ettirilemez olduğunun ortaya çıkması sonucu Suriye’den çekilme kararı alınmıştır. Pentagon’da birtakım askerler bu doktrine sadık kalsa da, yaşanan gerçeklik budur.
Bilindiği üzere, 11 Eylül 2001 tarihinde, New York kentinde bulunan Dünya Ticaret Merkezi’nin teröristlerin kaçırdığı yolcu uçakları tarafından saldırıya uğraması üzerine ABD, saldırıdan sorumlu tuttuğu El Kaide ve Taliban’ı yok etmek gerekçesiyle, 7 Ekim 2001'de "Kalıcı Özgürlük Operasyonu" (Operation Enduring Freedom) adıyla Afganistan'ı işgal etti. ABD işgalini meşrulaştırmak için BM Güvenlik konseyinden 14 Kasım 2001 tarihinde 1378 sayılı kararı çıkarttı ve başkan George W. Bush ABD liderliğinde NATO kuvvetlerinin işgalinin amacını “haçlı savaşını başlatıyoruz” sözleriyle açıkladı.
2002 yılından itibaren ABD’nin BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) olarak adlandırılan yeni dünya düzeni konuşulmaya başlandı. Bu proje, Fas’tan Çin’e kadar bütün bir coğrafyanın –ki bu coğrafya İslâm coğrafyasıdır– siyasi ve ekonomik olarak yeniden yapılandırılmasını, mevcut devletlerin parçalanarak, mikro-devletlere bölünmesini öngörüyordu. ABD, kısa vadede Avrasya’yı kontrol etmeyi, Irak’tan başlayarak Ortadoğu’yu şekillendirmeyi, Körfez bölgesine hâkim olmayı ve uzun vadede tek başına dünya hâkimiyeti kurmayı hedefliyordu.
ABD’nin 2001’den sonra bütün bir küreye yaydığı savaş stratejisinin adı olan “Bush Doktrini”; potansiyel tehdit oluşturduğu, ileride problem çıkarabileceği düşünülen her oluşum ya da ülkeye karşı nerede olursa olsun "ön alıcı saldırı" yapılmasını ve gerekirse düşman devletlerdeki rejimlerin değiştirilmesini kapsıyordu. Tek kutuplu dünyanın lideri ABD’nin başka ülkelerin yardımına ihtiyacı yoktu, iyi güçler ve şer güçler arasında süre giden mücadelede ABD hep iyi tarafı temsil etmekteydi, dolayısıyla bu üstün misyonu dolayısıyla uluslararası hukuka uymak zorunda da değildi.
Irak’ın sahip olduğu kitle imha silahlarıyla bölge ve dünya barışını tehdit ettiğini iddia eden ABD, Birleşik Krallık ve Çok Uluslu Koalisyon Kuvvetleri ile birlikte, 20 Mart 2003’te Irak’ı işgal edip Saddam Hüseyin yönetimini devirdi. Şii Araplar ve Kürtler ile ittifak halinde federatif Irak Anayasa’sını yürürlüğe soktu ve Sünnileri yönetimden uzaklaştırdı.
Daha sonra, Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olmadığı, işgali gerekçelendirmek üzere CIA raporlarında uydurulduğu ortaya çıktı. İşgal sırasında 1 milyondan fazla kişi hayatını kaybetmişti. Ebu Gureyb Cezaevi örneğinde görüldüğü üzere, binlerce kişi ağır işkencelerden geçirildi, teröre destek verdiği iddiası ile tutuklanan binlerce kişi dünyanın pek çok ülkesindeki cezaevlerinde sorgu ve işkenceye tabi tutuldu. Bu uygulamalar, bütün dünyada anti Amerikancılığın yükselmesine, Irak’ta İŞİD’in doğmasına ve taban bulmasına sebep oldu.
ABD, Bush Doktrini ile ilk olarak işgale başladığı Afganistan’da hiçbir başarı elde edemedi. Resmi olarak bu savaşta 2 bin 400 askerini kaybettiğini açıklayan ABD, kendisini yok etmek üzere Afganistan’a girdiği Taliban ile halen barış müzakereleri yürütüyor ve halkına izah edebileceği bir çekiliş yolu arıyor. Yine ABD, 2003 yılında CIA tarafından uydurulmuş gerekçelerle işgal ettiği Irak’ta 4.500 askerini kaybetmiş, 2011 yıl sonunda neredeyse kaçarak buradan çekilmiştir. ABD, İşgal ettiği Afganistan ve Irak’tan geriye yıkılmış şehirler, halktan milyonlarca ölü, yaralı ve büyük bir Amerikan nefreti bırakmış, üstelik bu ülkeleri kendisine büyük şeytan diyen İran’ın siyasi ve askeri nüfuzuna terk etmiştir. Bundan cesaret alan İran, Şii hilali oluşturma idealine Suriye ve Yemen’i de katmış, Ortadoğu’da ABD’nin geleneksel müttefiki olan Sünni Arap ülkelerini ABD Şii tehdidi altında bırakarak hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu hayal kırıklığına, Suriye’de PKK terör örgütünü stratejik müttefik ilan ederek Türkiye’yi de dâhil etmiştir.
Başkan Trump’ın Suriye’den çekilme kararına ilişkin mesajlarında sıklıkla ifade ettiği; “Bugün Ortadoğu, oraya pek de akıllıca olmayan bir şekilde 17 yıl önce girdiğimizden daha kötü durumda”, “Ortadoğu'ya son 7 yıl içinde 7 trilyon dolar para harcadık, karşılığında hiçbir şey almadık", “Başarısızlığa mahkûm “ulus inşası” projelerinden vazgeçme ve çok büyük tehditler olmadıkça yabancı ülkelere asker göndermeye son verme”, “IŞİD büyük oranda yenildi ve Türkiye gibi diğer ülkeler IŞİD'den geri kalan ne varsa onun çaresine bakmalı. Eve dönüyoruz!” açıklamaları tam da 17 yıllık Bush Doktrini’ni yerden yere vuran ifadelerdir. Pentagon’un mevcut politikaları savunacak hali de yoktur.
Dünyanın tek kutuplu bir yapılanmadan, bölgesel ittifaklara dayalı çok kutuplu yeni bir dünya düzenine doğru yapılanacağı, eski dünyanın hegemonları güçten düşerken, yeni büyük aktörlerin sahaya çıkacağı görülmektedir.
ABD’nin 2.Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi, ekonomik ve askeri kurum ve kuruluşları ile inşa ettiği düzen artık kendisini besleyememektedir. Ekonomik olarak da açmaz içinde bulunan Trump dönemi ABD’si “Önce Amerika” sloganı ile kendi kıtasına çekilme ve güç toparlama derdine düşmüştür.
“ABD çekilme kararı ile Türkiye’ye karşı bir oyun mu tezgahlıyor” yaklaşımı haklı bir endişe ve temkini yansıtsa da, ABD başkanı Trump’un çekilme kararını tek başına almadığı, bu konuda kendisine sunulan bir CIA raporunun Trump'ı cesaretlendirdiğinden bahsedilmektedir. Söz konusu raporda; ABD’nin Ortadoğu’da, İslâm coğrafyasındaki devletleri zorla veya iktidarlarını koruma vaadiyle elinde tutsa bile, halkları tamamen kaybettiği, kaybedilen bu halkların terörist muamelesiyle itilip kakılmasının ABD düşmanlığını iyice körüklediği, her vatanını, milletini ve bilhassa dinini seven Müslümanın ABD ye karşı potansiyel birer savaşçı haline gelmekte olduğu, ABD’nin sahadan çekilme zamanının geldiği, aksi takdirde dünyanın her bir köşesinde bulunan Müslümanın ABD için potansiyel birer düşman olacağı tespiti yapılmış ve CIA, yönetimi çekilme yönünde uyarmıştır.
Söz konusu raporu okuyan Trump ve yönetim, Pentagon’daki generallerle Suriye ile ilgili bir toplantı yapmış, Trump’ Ortadoğu’da söz sahibi çok yıldızlı generallerine; “Türkiye Suriye’de Fırat’ın doğusuna girip PKK/PYD’yi temizleyeceğini, bitireceğini söylüyor. Erdoğan ve TSK bu konuda çok kararlı. Yönetim olarak bunun önüne de geçemedik. Şimdi bana söyleyin, Türkiye Suriye’ye girer de ABD askeriyle karşılaşırsa veya birkaç ABD askerini yanlışlıkla veya savaşın gereği olarak öldürürse, biz Türkiye ile savaşı göze alabilir miyiz? O coğrafyada ki tek NATO müttefikimizi kaybetmeyi, onunla savaşmayı göze alabilir miyiz” diye sormuş, ancak generaller bu soruya yeterli cevabı veremeyince, başkan Trump “Beyler artık Suriye’den çekiliyoruz” sözleriyle çekilme kararını açıklamıştır.
Suriye iç savaşından bağımsız olarak, ABD’nin Bush Doktrini’ni devam ettirme, dünyanın jandarması rolünü sürdürme, çıkarlarını tehdit ettiğini düşündüğü ülkeleri işgal etme ve halklar arasında yaygınlaşan Amerika nefretini düzeltme ihtimali olmadığını Trump yönetiminin idrak ettiği anlaşılmaktadır.
ABD, adı belki de “Trump Doktrini” olarak bilinecek yeni bir doktrin inşa etmektedir.
NOT: “Yeni Bir Doktrin Eşiğindeki ABD Suriye’de Ne Yapacak?” başlıklı Değerlendirme yazımızda, konu ABD doktrin değişiklikleri kapsamında geniş olarak değerlendirilmiş, bu yazı oradan özetlenmiştir.
Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.